Aslında bu yazıdan önce, son günlerde Türkiye gündemine oturan ve kolay kolay da gündemden düşecekmiş gibi görünmeyen kolluk ve mafya ilişkisi üzerine bir yazı hazırlıyordum. Türkiye gündemini takip için sosyal medya platformu Twitter’a baktığımda gördüğüm bir haber, beni öncelikle bu yazıyı hazırlamaya sevk etti.
Ticaret Bakanı Mehmet Kuş’un bir tweetini gördüm. Tweet şöyle: ‘Dün gece (22 Haziran gecesi) Gümrük Muhafaza ekiplerinin dikkatli çalışmaları neticesinde 463 kg kokain ele geçirilmiştir.). Bir an dejavu oldum. Daha 6 gün önce yine Bakan Kuş, Gümrük Muhafaza ekipleri tarafından Mersin Limanı’nda, 1 ton kokain yakalandığının haberini de duyurmuştu. Bugüne kadar Türkiye’de tek seferde yakalanan en yüksek miktardaki kokain miktarıydı bu.
Bir kolluk görevlisi olarak Gümrük Muhafaza Ekiplerini canı gönülden kutlarım. Dikkatli ve öz verili bir çalışma neticesinde bu başarıyı elde ettikleri anlaşılıyor. Fakat benim dikkatimi çeken konu, uyuşturucu madde kaçakçılarının aynı haftada ve aynı yerde ikinci defa uyuşturucu yakalatmış olmaları. Meslek hayatımda edindiğim tecrübelerin bir neticesi olarak madalyonun diğer yüzüne dikkat çekmek istiyorum. Hatta burada madalyonun üç yüzü var.
Başta şu tespiti yapalım: Dünyanın hiçbir yerinde bir ton kokain tesadüfen yakalanmaz. Bunun gerekçelerini anlamak için dünyadaki uyuşturucu kaçakçılığı trafiğine kısaca göz atmakta yarar var.
Uluslararası ölçekte yapılan uyuşturucu kaçakçılığının ilk sıralarında Eroin ve Esrar gelmektedir. Tüm dünyada alıcısı bulunan bu zehirlerin ana üretim yeri Afganistan, İran, Pakistan üçgenindeki “Altın hilal” olarak tabir edilen bölgedir. Sevkiyat zinciri içerisinde Türkiye, Avrupa ve Amerika önemli bölgelerdir. Bu uyuşturucu sevkiyatında yaygın olarak kullanıldığı bilinen 3 rota vardır. Bunlar Türkiye’yi de içine alan Balkan rotası, Kuzey Karadeniz rotası ve deniz taşımacılığının tercih edildiği güney rotasıdır.
Sentetik uyuşturuculara baktığımızda ise üretim ve sevkiyat tersine dönmektedir. Sentetik uyuşturucular teknoloji desteği ile üretildiğinden daha ziyade batı menşelidirler ve batıdan doğuya doğru sevk edilirler. Sentetik uyuşturucu maddelerin pazarını ise Avrupa’nın yanı sıra Türkiye ve Ortadoğu oluşturur. Avrupa ve Balkanlar üzerinden rotası çizilen sentetik uyuşturucu önce Türkiye’ye, Türkiye’den de Ortadoğu’daki -özellikle eğlence mekânlarının öne çıktığı- şehirlere gönderilir.
Kokain’e baktığımızda ise, üretiminde Güney Amerika ülkeleri başı çektiği görülmektedir. Okyanusu aşan kokain, Avrupa, Balkanlar ve Türkiye’ye, ardından Ortadoğu’ya gönderilmektedir. Hatta ülkemizde de son günlerde “pudra şekeri” benzetmesiyle epey gündem oldu. Hatırlayalım: 9 Haziran 2020’de Kolombiya’nın Buenaventura Limanı’nda yakalanan yaklaşık 5 ton kokain, Sedat Peker’in açıklamaları sonrasında tekrar Türkiye gündemine oturmuş ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu katıldığı bir televizyon programında kendisine yöneltilen sorulara cevap verirken, polis ve jandarmanın yakaladığı uyuşturucuları dile getirerek savunma yapmıştı.
Şimdi gelelim Ticaret Bakanının twitter hesabından duyurduğu, bu son yakalanan kokain konusuna. Yapılan yakalamada İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk birimleri yok. Neden? Başlarken belirtmiştim bu madalyonun üç yüzü var diye. Madalyonun ilk ve en bilinen yüzü, ki bu genellikle böyledir, eğer size bir yerde ihbarla bir miktar uyuşturucu yakalatılıyorsa bilirsiniz ki yakalanan miktarın onlarca katı başka bir güzergahtan geçiriliyordur.
Yıllar önce görev yaptığım Adana’da personelimle birlikte, binden fazla uyuşturucu kaçakçılığı olayına müdahale ettik. Yakaladığımız kişilerle yaptığımız mülakatlarda şunu öğrendik ki, Polisin ve Jandarmanın rutin takip yaptıkları kontrol noktalarında her seferinde uyuşturucu madde yakalanmasının nedeni, kaçakçıların ilgili kolluk birimlerinin dikkatlerini başka güzergâhlara kaydırmalarının önüne geçmektir. Yani bile bile lades yaptırılmakta. Kolluk, mevcut kontrol noktalarından sonuç aldığı sürece ağırlığını daha ziyade bu noktalara vermektedir. Ve kaçakçılar da geliştirdikleri yeni yol ve yöntemleri kullanarak düzenlerini devam ettirmekteler.
Madalyonun ikinci yüzü adeta bir PR çalışmasıdır. Köşeye sıkışan güvenlik bürokrasisindeki yetkililer, bir şekilde bulaştıkları suçlardan kurtulmak maksadıyla, “bakın ben büyük miktarlarda uyuşturucu yakalayabiliyorum” demektedirler. Ticaret Bakanının, sonucunu bizzat kendisinin duyurduğu bu son operasyonda İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk birimlerinin aktif olarak bulunmayışı, yürütülen faaliyetin sadece uyuşturucu maddenin yakalanmasından ibaret kalacağı ve yakalanan uyuşturucunun kime ve nasıl gelip gittiği konularının araştırılmasına olanak vermeyecek yüzeysel bir soruşturmaya dönüşeceğini düşündürtmektedir. Bu durum ise devletin güvenlik bürokrasisindeki ciddi bir zafiyeti işaret etmektedir.
Gelelim madalyonun üçüncü yüzüne: Bakanlıklar arası güç mücadelesi.
Her yıl Türkiye’ye tonlarca uyuşturucunun sokulduğunu İçişleri Bakanının bizzat kendisi geçtiğimiz günlerde dile getirdi. İçişleri Bakanına bağlı ve 81 vilayette örgütlenmiş Emniyet ve Jandarma istihbarat birimlerimiz var. İstihbarat temini konusunda devletin neredeyse tek elden yönetildiği ve elde edilen tüm istihbaratın bir istihbarat havuzunda toplanarak yorumlandığı ve işlemden geçirildiği bir sistem oluşturulmuş durumda. Kolluk birimleri (polis ve jandarma) önleyici kolluk hizmetlerinin icrası açısından, hiçbir dönemde olmadığı kadar adli makamlar tarafından desteklenmekteler. Adli makamlardan taleplerinin neredeyse hiç biri geri çevrilmemekte, bir başka bakış açısına göre de ülke tam bir polis devletine dönüştürülmüş durumdadır.
Kolluk birimleri, uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele açısından personel, donanım, teknik ve bilgi açısından çok önemli imkânlara sahiptir. Bir seferde yüksek miktarda uyuşturucunun kolluk marifetiyle değil de Gümrük Muhafaza birimlerinin dikkati ve özverili çalışmaları neticesinde yakalanmış olması gümrük görevlilerinin başarısı olduğu kadar, aynı zamanda İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk birimlerinin de zafiyetidir. Kabul edilebilir bir durum değildir. Kaldı ki, Gümrük Muhafaza Müdürlüklerinin asli görevi İçişleri Bakanlığının eksikliklerini gidermek değildir.
Stratejide çok önemli bir esas vardır: “Stratejik hatalar taktik başarılarla düzeltilemez.” Stratejik açıdan birçok imkâna sahip olan kolluk birimleri asli görevlerini bihakkın yerine getirmedikçe, yakalanan bu uyuşturucuların kimden geldiği, kime gideceği ve bu trafik esnasındaki ilişkiler ağı saklı kalacaktır. Bize de sadece yakalanan birkaç ton uyuşturucunun rakamsal fazlalığı ile avunmak düşecektir. Gençlerimiz zehirlenmeye, hayatları karartılmaya, uyuşturucu baronlarının ve işbirliği içinde oldukları siyasetçilerin ise cepleri dolmaya devam edecektir.